celikci
New member
Zaman Hırsızı
Suskunluğun bize göre bir şey olmadığını söylemek yanlış olmaz. Hepimiz bir şeyler konuşmak ve bir şeylerden bahsetmek isteriz. Dinlemeyi ise hiç sevmeyiz. Oysa dinlemek, dünyadaki en büyük kabiliyettir. En başta kendimizi, sonrada insanları anlayabilmek için dinlemeye ihtiyacımız vardır. Kendimizi ve insanları dinlemeye. Kafamızda yaşama dair ince hesaplar yaparız. Ne var ki bu ince hesapları yaparken, kendi zamanımızdan çaldığımızın farkında olmayız. Yani yaşamın karşısına tek başımıza dikilip yaşamı alt etmek isterken, bir zaman hırsızı olarak kendi kendimizi alt ettiğimizi bir türlü anlamayız. Yaşamda en güçlü olmak için yaptığımız ince hesapların bedelini en güçsüz olarak ödediğimizin farkına bir türlü varmayız. Bir zaman hırsızı olarak yaşadığımız sürece hayallerimizi gerçeğe hiçbir zaman yaklaştıramayacağız. Bir adım sonrasını hesap ederek yaşamadığımız sürece dinlemenin ne büyük bir velinimet olduğunu öğrenemeyecek ve koskoca bir yalanın içerisinde bir papağan gibi konuşa konuşa yitip gideceğiz. Daldığımız derin uykudan uyanma vakti çoktan geldi. Biz derin uykudayken zaman durmuyor. Zaman akıp giderken de yaşamın merkezi olan yüreklerinin sesine kulak vermeyenler, hep kaybedenler sınıfında yer alıyor. Kör bir insan için gökkuşağındaki renklerin nasıl bir anlamı yoksa, sağır bir insan için kuş cıvıltılarının o musikisi gönüllerine nasıl ferahlık vermiyorsa, yüreklerinin sesine kulak vermeyen insanlar içinde yaşam bir anlam ifade etmez. Bu nedenle de zaten kaybetmeye mahkumdurlar. Anlayamadığım bir noktada zamanlarından çalarak yaşama dair bir sürü ince hesaplar yapan insanlar, nasıl oluyor da yaşamlarını konuştukça söyledikleri yalanların içerisine gömerek renksizleştiriyorlar? Bu sorunun yanıtını insanlara sormak lazım ama onlar, zihinlerini işgal eden o bir sürü ince hesaptan fırsat bulup da bunu düşünmemişlerdir. Oysa yüreklerinin sesine bir kulak verseler o ince hesaplarla elde edecekleri iki kuruşluk güç için bir ömür harcadıklarının ve zaman hırsızı olduklarının farkına varacaklar. İşin rengi bu noktadan sonra değişecek. Çünkü artık yüreklerinin sesine kulak veren insanlar, yaşamlarının bir kayıptan ibaret olmaması için yaşamlarına bir anlam yüklemeye çalışacaklar. Yaşamı bir kitap gibi okuyacak ve okudukça da kendilerini eleştirme cesaretini kendilerinde bulacaklar. Yaşama karşı kör, yüreklerinin sesine karşı sağır olmadıkları için gökkuşağının o muhteşem renk cümbüşünü görecek, kuş cıvıltılarının insanın gönlünü mest eden musikisini dinleyebilecekler. Ve insan yüreğinin sesini dinledikçe yaşam karşısında güçlenecek. Yaşamlarını sorguladıkça yaşamın kendilerine verdiği mesajı idrak edebilecekler. İçlerindeki çocuğa dokundukça da mutlu olabilecekler. ZAMANIN HIRSIZI DEĞİL, ZAMANIN EFENDİSİ OLACAKLAR.
ALINTIDIR
Suskunluğun bize göre bir şey olmadığını söylemek yanlış olmaz. Hepimiz bir şeyler konuşmak ve bir şeylerden bahsetmek isteriz. Dinlemeyi ise hiç sevmeyiz. Oysa dinlemek, dünyadaki en büyük kabiliyettir. En başta kendimizi, sonrada insanları anlayabilmek için dinlemeye ihtiyacımız vardır. Kendimizi ve insanları dinlemeye. Kafamızda yaşama dair ince hesaplar yaparız. Ne var ki bu ince hesapları yaparken, kendi zamanımızdan çaldığımızın farkında olmayız. Yani yaşamın karşısına tek başımıza dikilip yaşamı alt etmek isterken, bir zaman hırsızı olarak kendi kendimizi alt ettiğimizi bir türlü anlamayız. Yaşamda en güçlü olmak için yaptığımız ince hesapların bedelini en güçsüz olarak ödediğimizin farkına bir türlü varmayız. Bir zaman hırsızı olarak yaşadığımız sürece hayallerimizi gerçeğe hiçbir zaman yaklaştıramayacağız. Bir adım sonrasını hesap ederek yaşamadığımız sürece dinlemenin ne büyük bir velinimet olduğunu öğrenemeyecek ve koskoca bir yalanın içerisinde bir papağan gibi konuşa konuşa yitip gideceğiz. Daldığımız derin uykudan uyanma vakti çoktan geldi. Biz derin uykudayken zaman durmuyor. Zaman akıp giderken de yaşamın merkezi olan yüreklerinin sesine kulak vermeyenler, hep kaybedenler sınıfında yer alıyor. Kör bir insan için gökkuşağındaki renklerin nasıl bir anlamı yoksa, sağır bir insan için kuş cıvıltılarının o musikisi gönüllerine nasıl ferahlık vermiyorsa, yüreklerinin sesine kulak vermeyen insanlar içinde yaşam bir anlam ifade etmez. Bu nedenle de zaten kaybetmeye mahkumdurlar. Anlayamadığım bir noktada zamanlarından çalarak yaşama dair bir sürü ince hesaplar yapan insanlar, nasıl oluyor da yaşamlarını konuştukça söyledikleri yalanların içerisine gömerek renksizleştiriyorlar? Bu sorunun yanıtını insanlara sormak lazım ama onlar, zihinlerini işgal eden o bir sürü ince hesaptan fırsat bulup da bunu düşünmemişlerdir. Oysa yüreklerinin sesine bir kulak verseler o ince hesaplarla elde edecekleri iki kuruşluk güç için bir ömür harcadıklarının ve zaman hırsızı olduklarının farkına varacaklar. İşin rengi bu noktadan sonra değişecek. Çünkü artık yüreklerinin sesine kulak veren insanlar, yaşamlarının bir kayıptan ibaret olmaması için yaşamlarına bir anlam yüklemeye çalışacaklar. Yaşamı bir kitap gibi okuyacak ve okudukça da kendilerini eleştirme cesaretini kendilerinde bulacaklar. Yaşama karşı kör, yüreklerinin sesine karşı sağır olmadıkları için gökkuşağının o muhteşem renk cümbüşünü görecek, kuş cıvıltılarının insanın gönlünü mest eden musikisini dinleyebilecekler. Ve insan yüreğinin sesini dinledikçe yaşam karşısında güçlenecek. Yaşamlarını sorguladıkça yaşamın kendilerine verdiği mesajı idrak edebilecekler. İçlerindeki çocuğa dokundukça da mutlu olabilecekler. ZAMANIN HIRSIZI DEĞİL, ZAMANIN EFENDİSİ OLACAKLAR.
ALINTIDIR