celikci
New member
Kaybedilen Ömür Olunca
İnsan, büyüdükçe azalıyor, sadece azalmıyor korkularıyla küçülüyor da. Çocukluğunda elde ettiği zenginlikleri bir ömür boyunca yiyip tüketiyor insan. Bir mirasyedi gibi. Çocukluğunun imkanlarını, zenginliğini yitirdikçe de korkular kaplıyor ruhunu. İnsanı küçülten korkular. Çocukluğundaki dünya o kadar zengin ki insanın ve hayalleri, dünyayı bile kurtarmaya azmedebiliyor. Ama yıllar ilerledikçe çocuklukta yitip gidiyor, hayallerde. Çocukluğunda dünyayı kurtarmaya azmeden o insandan geriye hiçbir şey kalmıyor. Hatta kendisini yaşamın pençesinden kurtaracak gücü bile. Kendisinden kaçıyor insan, kaçtıkça da uzaklaşıyor. Aynalarla küs. Zihni yorgun, ruhu yorgun. Korkmuştu hayatın insanın ruhunu daraltan dar geçitlerinden, kahırlı yollarından geçerken. Belki de bu yüzden tedirgindi hep adımları. Bir yenilginin zaferini yaşamak istiyor insan. En azından zor olan bir hayata yenilmişti. Yıllar geçtikçe daha iyi anlıyor insan, zamanın sinsice insanı nasıl alt ettiğini, en büyük zenginliği olan çocukluğu dahil her şeyini birer birer nasıl çaldığını. Yılların sadece saçını değil, içini de kırlaştırdığını. Çocukluğunda gönlüne ektiği tohumları yeşertemeyen insan, bu sefer yaşamdan hesap sormaya kalkıyor. Ama nafile. Yaşama kaptırmıştı bir defa ruhunu, benliğini. Geri alsa bile artık uçurumun kenarında, yolun sonundaydı. Yaşanacak bir ömür vardı insan için. Ve o ömrün sonuna geldiğinde dönüp çocukluk fotoğrafına bakmalı insan. Fotoğraftaki o çocukla arasında aşılamayacak mesafeler olduğunu hissediyor ve gözlerinden iki damla yaş yanaklarına süzülüyorsa o ömür yaşanmamıştır. Kaybedilen ömür olunca insan için kaybeden insanlık oluyor.
ALINTIDIR
İnsan, büyüdükçe azalıyor, sadece azalmıyor korkularıyla küçülüyor da. Çocukluğunda elde ettiği zenginlikleri bir ömür boyunca yiyip tüketiyor insan. Bir mirasyedi gibi. Çocukluğunun imkanlarını, zenginliğini yitirdikçe de korkular kaplıyor ruhunu. İnsanı küçülten korkular. Çocukluğundaki dünya o kadar zengin ki insanın ve hayalleri, dünyayı bile kurtarmaya azmedebiliyor. Ama yıllar ilerledikçe çocuklukta yitip gidiyor, hayallerde. Çocukluğunda dünyayı kurtarmaya azmeden o insandan geriye hiçbir şey kalmıyor. Hatta kendisini yaşamın pençesinden kurtaracak gücü bile. Kendisinden kaçıyor insan, kaçtıkça da uzaklaşıyor. Aynalarla küs. Zihni yorgun, ruhu yorgun. Korkmuştu hayatın insanın ruhunu daraltan dar geçitlerinden, kahırlı yollarından geçerken. Belki de bu yüzden tedirgindi hep adımları. Bir yenilginin zaferini yaşamak istiyor insan. En azından zor olan bir hayata yenilmişti. Yıllar geçtikçe daha iyi anlıyor insan, zamanın sinsice insanı nasıl alt ettiğini, en büyük zenginliği olan çocukluğu dahil her şeyini birer birer nasıl çaldığını. Yılların sadece saçını değil, içini de kırlaştırdığını. Çocukluğunda gönlüne ektiği tohumları yeşertemeyen insan, bu sefer yaşamdan hesap sormaya kalkıyor. Ama nafile. Yaşama kaptırmıştı bir defa ruhunu, benliğini. Geri alsa bile artık uçurumun kenarında, yolun sonundaydı. Yaşanacak bir ömür vardı insan için. Ve o ömrün sonuna geldiğinde dönüp çocukluk fotoğrafına bakmalı insan. Fotoğraftaki o çocukla arasında aşılamayacak mesafeler olduğunu hissediyor ve gözlerinden iki damla yaş yanaklarına süzülüyorsa o ömür yaşanmamıştır. Kaybedilen ömür olunca insan için kaybeden insanlık oluyor.
ALINTIDIR