celikci
New member
İnsan, Kendi Ölümünü Seçemese de...
Hayatta mutlu olmak için çabalarız. Yani maneviyatımızı zayıflatmak için. Şimdi mutlulukla manevi zayıflığın ne alakası olduğunu düşünüyorsanız. Hatta bu sav karşısında büyük bir şaşkınlık içerisindesiniz ve yüksek ihtimalle de saçmaladığımı düşünüyorsunuz. Bir kere mutlu insan, o mutluluğu kaybetmemek için hesaplar yaparak yaşamaya başlar. Yaşamının dört bir etrafını saran vesveseler nedeniyle kendinden bile korkar hale gelir. Başarı odaklı yaşar. Sadece sahip olduğu mutluluğunun değil, eşyanın da kölesi olmuş, saplantılı, sevgisiz, takıntılı, sorunları yaşamının merkezine oturtmuş ve ideallerini yetim bırakmış biri haline geliverir. Bu hale geldikten sonra kişiliğini ve karakterini dahi kaybeder ki davranışlarına onay alabilmek için başkalarına benzemeye çalışır. Kısacası mutlu insan, yaşamın kendisine verdikleriyle yetinen, arayış içerisinde olmayan insandır. Oysa mutsuzluk öyle mi? Bir başkadır mutsuzluk. Ama bunu herkes anlayamaz. Mesela bir insanın kişilik ve karakterinin temelini mutsuzluk inşa eder. İnsanın yaşamdaki yol arkadaşıdır. İnsana yaşam yolculuğunda rehberlik eder. Dikenli yollardan yürünmesi gerekiyorsa, o dikenli yollardan geçilmesi gerektiğini söyler. O dikenli yollardan geçerken de öylesine ruh sıyrıkları alır ki insan artık bir arayış içerisindedir. O saatten sonra insanın yaşamındaki hedef idealleri olur. Mutluluk artık ikinci planda dahi değildir. Hatta hayal bile etmez mutluluğu. O mutsuzluğa dört elle sarılarak mutsuzluğuyla ruhunu besler. Mutluluk yoluna çıksa dahi manevi değerlerini bir hırsız gibi çalmaması için yüzüne dahi bakmaz. Mutsuzluğu anlayan insan için mutsuzluk, yaşam boyu yapılacak uzun bir yolculuktur artık. O yolculukta bambaşka dünyalar, bambaşka sözler, bambaşka anlamlar ve bambaşka yaşamlar vardır. Kendisini mutluluğun esiri yapmadığı için kafasındaki düşünceler sürekli meşgul eder onu. Hayatın çeperlerine doğru iter. Sonra o çeperlere doğru korkusuzca bir yolculuk başlar. Korku yok. Çünkü o çeperlere her çarptıkça kendisine değer kattığının bilincindedir. Günümüzün büyüleyici dünyasında her şey insanı mutluluğa davet ediyor. Siz siz olun o davete riayet etmeyin. Unutmayın ki insan, kendi ölümünü seçemese de kendi yaşam çizgisini çizebilir.
ALINTIDIR
Hayatta mutlu olmak için çabalarız. Yani maneviyatımızı zayıflatmak için. Şimdi mutlulukla manevi zayıflığın ne alakası olduğunu düşünüyorsanız. Hatta bu sav karşısında büyük bir şaşkınlık içerisindesiniz ve yüksek ihtimalle de saçmaladığımı düşünüyorsunuz. Bir kere mutlu insan, o mutluluğu kaybetmemek için hesaplar yaparak yaşamaya başlar. Yaşamının dört bir etrafını saran vesveseler nedeniyle kendinden bile korkar hale gelir. Başarı odaklı yaşar. Sadece sahip olduğu mutluluğunun değil, eşyanın da kölesi olmuş, saplantılı, sevgisiz, takıntılı, sorunları yaşamının merkezine oturtmuş ve ideallerini yetim bırakmış biri haline geliverir. Bu hale geldikten sonra kişiliğini ve karakterini dahi kaybeder ki davranışlarına onay alabilmek için başkalarına benzemeye çalışır. Kısacası mutlu insan, yaşamın kendisine verdikleriyle yetinen, arayış içerisinde olmayan insandır. Oysa mutsuzluk öyle mi? Bir başkadır mutsuzluk. Ama bunu herkes anlayamaz. Mesela bir insanın kişilik ve karakterinin temelini mutsuzluk inşa eder. İnsanın yaşamdaki yol arkadaşıdır. İnsana yaşam yolculuğunda rehberlik eder. Dikenli yollardan yürünmesi gerekiyorsa, o dikenli yollardan geçilmesi gerektiğini söyler. O dikenli yollardan geçerken de öylesine ruh sıyrıkları alır ki insan artık bir arayış içerisindedir. O saatten sonra insanın yaşamındaki hedef idealleri olur. Mutluluk artık ikinci planda dahi değildir. Hatta hayal bile etmez mutluluğu. O mutsuzluğa dört elle sarılarak mutsuzluğuyla ruhunu besler. Mutluluk yoluna çıksa dahi manevi değerlerini bir hırsız gibi çalmaması için yüzüne dahi bakmaz. Mutsuzluğu anlayan insan için mutsuzluk, yaşam boyu yapılacak uzun bir yolculuktur artık. O yolculukta bambaşka dünyalar, bambaşka sözler, bambaşka anlamlar ve bambaşka yaşamlar vardır. Kendisini mutluluğun esiri yapmadığı için kafasındaki düşünceler sürekli meşgul eder onu. Hayatın çeperlerine doğru iter. Sonra o çeperlere doğru korkusuzca bir yolculuk başlar. Korku yok. Çünkü o çeperlere her çarptıkça kendisine değer kattığının bilincindedir. Günümüzün büyüleyici dünyasında her şey insanı mutluluğa davet ediyor. Siz siz olun o davete riayet etmeyin. Unutmayın ki insan, kendi ölümünü seçemese de kendi yaşam çizgisini çizebilir.
ALINTIDIR