celikci
New member
Haksız Olan Kim?
Yalnızız ve yabancıyız. Kendimize düşmanız. Dilimiz başka, gönlümüz başka söyler. Gözlerimiz başka, zihnimiz başka, kalbimiz başka görür. Kendimize karşı olan utancımızı itiraf edemediğimiz için kendimizle gurur duyarız. Hasta bir gururun pençesinde kıvranırken, kaçacak bir limanımız yok. Bu yüzden de ruhumuzun pencerelerini dış dünyaya bir türlü kapatamıyor ve bize düşman olan bir dünyayı kendimize dost ediniyoruz. Hissi ve fikri hayatımıza katkıda bulunabilecek dostlarımız yoktur. Hepsi, yaşamlarımıza çöreklenmiş engerenk gibiler. Bu engerenklerin kırk başını ezmedikçe de kısır bir döngü içerisinde yaşayarak kendi istikbalimizi kendi ellerimizle tepeleyeceğiz. Kuklalarla dolmuş taşmış bir dünyada bir kuklada biz olacağız. Önümüzde duran koskoca bir yaşam ummanına dalacak cesaretimiz olmadığı için o ummanı sadece kıyısından seyredeceğiz. Yaşamlarımızın karanlık dehlizlerine ışık tutacak dostlarımız hiçbir zaman olmayacak. Zamanla öyle bir ruh dünyasına bürüneceğiz ki yaşam yolculuğunda karanlıkta el yordamıyla yürüyen insan gibi önümüze ne çıkacağını bilmeden yol alacak ve yıldızlara hiçbir zaman yelken açamayacağız. Oysa dost, yaşam denilen hazinenin gerçek bekçisidir. Sevimsiz ve aptal bir dünyaya meydan okuduğumuzda sığınılacak kaledir. Dilini bilmediğimiz bir dünyada bize yol gösteren harita, rehber. Sokaklarını bilmediğimiz yaşam yolculuğunda kozamızı yırtmak ve kanatlanmak için bize kendimizi gösteren bir ayna. Yaşamlarımızın muhasebesini yapmak için belki çok geç kalmış olabiliriz. Ama çok geç kalınmış bir muhasebede olsa alfabeyi yeni söken bir çocuk gibi büyük bir titizlikle yaşamlarımızın muhasebesini yapmalıyız. Bayağılığa düşmeden yaşamak, erişilmesi imkansız gibi görünen hayallerimizin peşinden koşacak gücü yeniden kendimizde bulmak, ucuz allameliklerin havarisi olmamak ve yaşamdaki tüm inançlarımızı eriten asit kuyusundan çıkmak için bu muhasebeyi yapmalıyız. Gerçeğin çehresi soğuktur. O kadar soğuktur ki insanın ruhu buz tutar. Ve insanlar, gerçeğin o soğuk çehresinden kaçmak için yaşamlarındaki bir putu kırsalar da yerine hemen başka bir put koyuyorlar. Ama putların gücüde onları ruhi buhranlardan korumaya yetmiyor. Yaşam, kafalarına vura vura onları öyle bir eziyor ki geleceklerine dair en ufak bir pırıltı dahi bırakmıyor. Peki, haksız olan kim? Biz miyiz? Yaşam mı? Haksız olan biz, sonuna kadar haklı olan ise yaşam. Neden mi? Çünkü yaşamlarımızın başı boş bir ırmak gibi akıp gitmesine izin veren ve o ırmağa yön vermeyen bizler, kendi belkemiğimizi kendimiz kırdık.
ALINTIDIR
Yalnızız ve yabancıyız. Kendimize düşmanız. Dilimiz başka, gönlümüz başka söyler. Gözlerimiz başka, zihnimiz başka, kalbimiz başka görür. Kendimize karşı olan utancımızı itiraf edemediğimiz için kendimizle gurur duyarız. Hasta bir gururun pençesinde kıvranırken, kaçacak bir limanımız yok. Bu yüzden de ruhumuzun pencerelerini dış dünyaya bir türlü kapatamıyor ve bize düşman olan bir dünyayı kendimize dost ediniyoruz. Hissi ve fikri hayatımıza katkıda bulunabilecek dostlarımız yoktur. Hepsi, yaşamlarımıza çöreklenmiş engerenk gibiler. Bu engerenklerin kırk başını ezmedikçe de kısır bir döngü içerisinde yaşayarak kendi istikbalimizi kendi ellerimizle tepeleyeceğiz. Kuklalarla dolmuş taşmış bir dünyada bir kuklada biz olacağız. Önümüzde duran koskoca bir yaşam ummanına dalacak cesaretimiz olmadığı için o ummanı sadece kıyısından seyredeceğiz. Yaşamlarımızın karanlık dehlizlerine ışık tutacak dostlarımız hiçbir zaman olmayacak. Zamanla öyle bir ruh dünyasına bürüneceğiz ki yaşam yolculuğunda karanlıkta el yordamıyla yürüyen insan gibi önümüze ne çıkacağını bilmeden yol alacak ve yıldızlara hiçbir zaman yelken açamayacağız. Oysa dost, yaşam denilen hazinenin gerçek bekçisidir. Sevimsiz ve aptal bir dünyaya meydan okuduğumuzda sığınılacak kaledir. Dilini bilmediğimiz bir dünyada bize yol gösteren harita, rehber. Sokaklarını bilmediğimiz yaşam yolculuğunda kozamızı yırtmak ve kanatlanmak için bize kendimizi gösteren bir ayna. Yaşamlarımızın muhasebesini yapmak için belki çok geç kalmış olabiliriz. Ama çok geç kalınmış bir muhasebede olsa alfabeyi yeni söken bir çocuk gibi büyük bir titizlikle yaşamlarımızın muhasebesini yapmalıyız. Bayağılığa düşmeden yaşamak, erişilmesi imkansız gibi görünen hayallerimizin peşinden koşacak gücü yeniden kendimizde bulmak, ucuz allameliklerin havarisi olmamak ve yaşamdaki tüm inançlarımızı eriten asit kuyusundan çıkmak için bu muhasebeyi yapmalıyız. Gerçeğin çehresi soğuktur. O kadar soğuktur ki insanın ruhu buz tutar. Ve insanlar, gerçeğin o soğuk çehresinden kaçmak için yaşamlarındaki bir putu kırsalar da yerine hemen başka bir put koyuyorlar. Ama putların gücüde onları ruhi buhranlardan korumaya yetmiyor. Yaşam, kafalarına vura vura onları öyle bir eziyor ki geleceklerine dair en ufak bir pırıltı dahi bırakmıyor. Peki, haksız olan kim? Biz miyiz? Yaşam mı? Haksız olan biz, sonuna kadar haklı olan ise yaşam. Neden mi? Çünkü yaşamlarımızın başı boş bir ırmak gibi akıp gitmesine izin veren ve o ırmağa yön vermeyen bizler, kendi belkemiğimizi kendimiz kırdık.
ALINTIDIR